23 Ocak 2014 Perşembe

AYNA AYNA, SÖYLE BANA! BEN KİMİM BU DÜNYADA?





          1957' de Tayland'daki manastır yeni bir yere taşınırken, bir grup keşiş dev Buddha heykelini taşımakla görevlendirilmişlerdi. Bu taşıma işi sınasında keşişlerden biri Buddha heykelinde bir çatlak gördü. Heykele zarar vermemek için keşişler taşıma işini bir gün ertelemeye karar verdiler. O gece keşişlerden biri dev heykele kontrol etmeye gitti. El fenerini heykelin üzerinde gezdirirken, ışığın heykeldeki bir çaylağı aydınlattığında keşiş orada bir parıltının yansıdığını gördü. Meraklanan keşiş bir çekiç ve keski alıp kil Buddha' yı çentmeye başladı. O kil parçalarını yonttukça, Buddha daha çok parlıyordu. Saatler süren çalışmanın ardından sonra keşiş şaşkınlık içinde bakakaldı: karşısında dev bir altın Buddha heykeli vardı.

          Bir çok tarihçi Buddha'nın yüzlerce yıl önce Burma ordusunun saldırısından önce Taylandlı keşişler tarafından kille kaplandığına inanır. Çalınmasını önlemek için yaptıkları bu çalışma, 1957'de keşilerin dev heykeli bulmasıyla hala günümüze kadar gelmesini sağlamıştır.

          Buddha gibi bizim dışımızdaki kabuğumuzda bizi dış dünyadan korur. Esas hazine içimizdedir. Peki ya bu hazineyi nasıl bulacağız, bu mucizeyi nasıl keşfedeceğiz? Elbette ki bir çok yöntem var ancak benim kendim için en sık yaptığım iki şey vardır; aynayı ya içime tutarım ya da karşıma. Evet evet karşıma. Hatta daha çok karşıma tutarım, çünkü bilirim ki karşılaştığım herkes beni bana aynalar. Evrenin holografik yapısında her şeyin varolduğunu biliriz, müthiş bir dengeden meydana gelir. İyi-kötü, güzel-çirkin, doğru yanlış... Eğer bizde insanlar olarak bu makrokozmosun bir mikrokozmozuysak demek ki bizim içimizde de her türlü duyguya, düşünceye yer olabilir.

          Nerde kalmıştık? Aynayı karşıma tutarım, trafikte bir kavgaya denk geldim ve sinirlenip, öfkelenmeyi mi başladım? Sorarım kendime "Bu öfke, içimdeki hangi hissi aktive etti? Yoksa benim içimde bastırdığım öfkeli bir Meltem mi var yoksa? Bingooo. Evet! Aynen öyle; karşılaştığımız, sinir olduğumuz, nefret ettiğimiz, bizi kıskandığını düşündüğümüz, cahil ve yüzeysel bulduğumuz, öfkelendiğimiz her durum ve her insan bizi bize yansıtır. Aynı zamanda imrendiğimiz, beğendiğimiz, takdir ettiğimiz bütün insanlar da yine bizi yasıtırlar. Ve öyle bir şey ki bu her yönümüzü kabul etmeden ilerleyemiyoruz. Karanlık yanlarımızı onurlandırmadan, kabul etmeden aydınlık yanlarımızı keşfedemiyoruz. Bu bir denge ve süreç. Evren de böyle değil mi zaten denge ve süreç.  Her his esasında bize bir şeyler anlatır, birine duyduğumuz öfke, kendimize duyduğumuz öfkeyi anlatıyor olabilir. Katil ve tecavüzcülere küfürler mi yağdırıyoruz ? Orada bir durmak lazım. Öfkemiz kendimize olabilir, çünkü içimizdeki katil ve tecavüzcü olabilme potansiyeline öfke duyuyor olabiliriz. Oysa ki her hissi, her durumu kabul ettikten sonra nelere dönüşebileceğini bir bilsek... Sinirlilik duygusu dönüştüğünde, yani derinden kabul edildiğinde o his yaratıcılığa dönüşüyor. Ne kaybederiz ki denesek, zaten yeri geldiğinde sinirlenmiyor muyuz, öfkelenmiyor muyuz? O anlarda  "evet kabul ediyorum, ben sinirli davranabiliyorum, öfkeli davranabiliyorum" desek ne kaybederiz ? İşte bu karanlık yanlarımızı, başka bir deyişle gölgelerimizi dönüştürdüğümüzde ortaya muhteşem bir ışık kaynağı olan aydınlık yanımız çıkıyor. Dış kabuğumuz dünyayla yüzleşen 'biz'izdir. Kabuğumuz, karanlık yanlarımızı dış dünyadan saklar. Amacı bizi korumak. Esasında karanlık yanlarımızın da öyledir. Eğer güvenilir olmayan insanlara karşı nefret duyuyorsanız, bu sizin geçmişte ya da halen bastırdığınız tarafınızdır. Aslında tek istediğiniz belki de güven duyulan biri olup, aheng içinde ilişkiler kurmaktır. Kabuğumuz da o anda elinden gelenin en iyisini yapar ve "güvenilir olmayan insanlardan nefret ederim" kararını almış olabilir. Burada önemli olan bu yönümüzün bizim için iyi armağını olduğunu anlamamız. "Güvenilir olmayan insanlara nefret duymamın bana armağını nedir?"  ve orada cevap gelir. "Hayatım boyunca güven esasına dayalı aheng içinde ilişkiler kurmak".

          Bir süre aynayı içimize ve çevremizdekilere tutalım bakalım, nasıl insanlarla karşılaşıyoruz, hangi durumları sürekli olarak yaşıyoruz? Sonra da o karanlık yanlarımıza bir göz kırpıp yolumuza aydınlıklarla devam edelim. Ve kendimize hep hatırlatalım; aydınlık yanlarımız ancak karanlık yanlarımızı kucakladığımızda ortaya çıkar.




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder