7 Şubat 2014 Cuma

ÇIRPINMA, UÇ !





         Yine yeni bir güne başlamıştık ve sabah sohbetlerimizi yapıyorduk Mustafa'yla. Bir yandan güzel müzikler ve elimizde çayımız bize eşlik ediyordu. Son zamanlarımız epey yoğun geçiyordu, dinamikleri bol zamanlar geçiriyorduk. Eee tabi bir de düğün ve evlilik olayı var, bu sebeple gündem epey kalabalıktı. Biz bunlardan başlayıp, "Evi ne şekilde alsak bizim için daha iyi olur, o evin manzarası da çok güzeldi, evet evet o ev bizim olmalı" şeklinde  devam ederken, dönüp dolaşıp gündemimiz, içimizde bulunan karanlık  yanlarımıza ve insanların bize bunları aynalaması üzerine kayıverdi. Ben bu şekilde düşündüğümde her şey bir AN'da önemini yitiriyor ben de, o sinir olduğum, kabul edemediğim insanlar en iyi öğretmenlerim oluyor çıkıyor. Tam biz bunları konuşurken gözüme iki tane kuş takıldı. Nasıl güzel uçuyorlar, gerçekten görülmeye değerdi. Gitgide yukarı yükseliyorlar ve bunu neredeyse hiç kanat çırpmadan yapıyorlardı. Sadece yapmaları gereken neyse sadece onu yapıyorlardı. 

UÇMAK...

       Sadece uçuyorlardı. İçlerindeki o özgürlüğü,bilgeliği içimde hissettim o an. Ne muhteşem bir histi. Onlarla birlikte uçtum ben de. Öylesine sakinlerdi ki, ağır ağır sadece özgürlüğe gidiyorlardı, bunları yaparken bir kez bile kanat çırpmıyorlardı. Helezon şeklinde dönüp duruyorlar ve hiç çırpınmıyorlardı. O kadar etkileyiciydi ki sanki hayat dersi veriyorlardı. Bir beş dakika kadar hipnoz olmuş bir şekilde onları izledik. 

Bana sadece yapmam gerekeni yapmamı hatırlatmışlardı. Peki neydi o ?

YAŞAMAK...

Ve o an kafamda bir şeyler resmen "dank" etti. 

     Zaman zaman hayatımıza belirli gündem maddeleri oturur ve biz onları oradan indirmek istemedikçe de tahtını sağlamlaştırır durur.  Bu kimimiz için hastalıkları, kimimiz için şifası, kimimiz için üniversiteye giriş sınavı, kimimiz için doğacak olan yavrusu, kimimizinki de bizim gibi evlenmek barklanmak olabilir. Ve biz bu gündem maddelerini gündemde tuttukça da zihnimizde, bedenimizde onları yaşatır dururuz. Evet zihinde onu çarpar, buna böler, diğerini ekler bir sonuca varmaya çalışırız. Bu aslında hepimiz için çok yorucudur. Aslında çırpınır dururuz. Çırpınmak ama hem de ne çırpınmak...

      Çırpındıkça da bir sonuç gelmez, öyle ya bizim doğamıza aykırı. O anlarda tek yapmamız gereken, her nasıl bir durumun içindeysek onu kabul edip, deneyimlemek. Evet deneyimlemek. Çırpınmadan sadece deneyimlemek. Bunun için gelmemiş miydik bu dünyaya? Deneyimlemek ve keyif almak için buradaydık.

       Zaman zaman unutuyorduk bunu. Trafik sıkıştığında, hasta olduğumuzda, bir şeylere sahip olmak istediğimizde, o evi, arabayı satın almak istediğimizde...

        Sahip olma hissi elbette ki güzel bir his, elbette hepimiz istediğimiz şeyleri aldığımızı görmek isteriz fakat, bunları deneyimlemek için sadece yaşamak yeterken, çırpınmamız nedendi? Hayal kurarken her şey imkanlı gelir, sadece onu yaşarız. Hatta tadını çıkara çıkara, lokma lokma tadıp, iyice zevkini yaşayıp, o tabağı iyice sıyırıp, tadına iyice varabiliriz de; tam deneyimleme sırası geldiğinde oburlaşmamıza sebep olan şey nedir? Ben benimkini buldum "Sabırsızlık"... 

     Bunu farkettiğimde eski arkadaşım, sevgili kalça çıkığıma bir öpücük göndermeyi de ihmal etmedim, sabırsızlığım onun armağanıydı ve bir kez daha beni kabul et diyordu. Ben de memnuniyetle bir kez daha kabul ettim. Sizinki de sizin içinizde bir yerlerdedir muhakkak, sizin onu keşfedip, kabul etmenizi bekliyordur. 

       Yaşamak istediğimiz durumları yaşayan biz nasıl harikaysa, onlara sahip olamayan halimiz de en o onun kadar harika olmalıydı, onu da en az diğer halimiz kadar sevebilir, kabul edebilirdik. Ancak o zaman deneyimlemenin tadına varabilirdik. Bana bunları tekrar farkettiren kuşlar iyi ki varsınız.

O kuşları gördüğümde içimden bir ses şunları söyledi.

"Çırpınma, uç"


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder