29 Mayıs 2014 Perşembe

BİR ZÜMRÜD-Ü ANKA EFSANESİ


Efsaneye göre Simurg (Zümrüd-ü Anka), bilgi ağacının dallarında yaşar ve akıllara gelebilecek her şeyi bilirmiş. Öyle ki, bütün kuşlar ona inanır, başları sıkıştıkça Simurg’un kendilerine yardım edeceğini, onları hep zor durumlardan kurtaracağını düşünürlermiş.
Zümrüd-ü Anka, öleceğini hissettiği zaman kendisine ağacın kuru dallarından bir yuva yapar ve hiçbir zaman ne olduğu anlaşılmayan bir yapışkanla yuvayı sıvarmış. Yuvanın içinde ölümü beklermiş. Ta ki güneş bütün görkemiyle ortaya çıkıp, kuru dalları yakıncaya kadar… Simurg oluşturduğu yuvada yanarak ölür ve küllerinden yeniden doğarmış…
Bu kısır döngü sürerken, kuşların başına bir gün öyle bir talihsizlik gelmiş ki, Simurg’tan yardım istemeleri gerekliymiş. Birden Simurg’un uzun süredir hiç görünmediğini fark etmişler. Öyle çok beklemişler ki yuvasından çıkıp havalanacağı anı… Sonunda umudu kesmişler. Tam her şeyin bittiğini düşündükleri bir anda, çok uzaklarda ki bir ülkede, Simurg’un kanadından bir tüy bulunmuş. Umutları yeniden yeşeren bütün kuşlar, birlik olup O’nun yuvasına gitmeye karar vermişler…
Ancak Simurg’un yuvası, etekleri bulutların üstünde olan, görkemli Kaf Dağı’nın ta tepesindeymiş. Oraya ulaşmak için, yedi dipsiz vadiyi geçmek gerekiyormuş. Bu vadiler öyle zorluymuş ki yolda bir sürü kuş kaybolmuş…
1. vadi “NEFS” vadisi
Vadiye giren kuşlar öyle şaşırmışlar ki, burası sanki bir cennetmiş. Her şey varmış. Bir anda her şeyi isteyebileceklerini fark etmişler.. Hiç sınır yokmuş. Zevke, sefaya, bütün emellerine kavuşabilirlermiş. İnsanları anlatan masallarda ki gibi; çalışmadan, uğraşmadan mevki makam sahibi bile olabilirlermiş. Öyle çok kuş vadinin sihrine kapılmış, öyle çok şey istemiş ki… Bu vadide bir sürü kayıp vermişler.
2. vadi “AŞK” vadisi
Vadiye girince bütün kuşların gözünü bir sis kaplamış. Gördükleri biçimsiz şekilleri, taşları, odun parçalarını, birer sülün, birer kuğu sanmışlar. Gözleri kör olmuş. Kapılmışlar, sürüklenmişler…
3. vadi “CEHALET” vadisi
Her şey güzel gelmiş gözlerine… Simurg Anka kuşunu bile unutmuşlar. Nereye gittiklerinin ne önemi varmış ki. Orada da gökyüzü, burada da gökyüzü. İlginç nesneler görmüşler, kaya mı ağaç mı ne fark edermiş ki. Önemsemedikçe düşünmemişler. Düşünmedikçe unutmuşlar. Unuttukça yükleri hafiflemiş, gülümsemeye başlamışlar…
4. vadi “İNANÇSIZLIK” vadisi
Vadiye girdiklerinde birden her şey anlamını yitirmiş. Ne olacakmış ki Simurg’u bulsalar. Kesin öleceklerini iddia edenler olmuş. Simurg’un çözüm bulamayacağını söyleyenler olmuş. Bu kadar yolu boşa geldiğini, emeklerinin boşa gittiğini düşünenler olmuş. Kanadı yaralanan bir kuşun aşağıya düştüğünü, hepsinin başına geleceğini bağıra bağıra söylemişler. Yolu tamamlayamayacaklarını ya da tamamlasalar da hiçbir işe yaramayacağını söyleyip geri dönmüş bir sürü kuş…
5. vadi “YALNIZLIK” vadisi
Vadiye giren bütün kuşları korku salmış. Sadece kendileri varmış gibi endişeye kapılmışlar. Acıkan sadece kendi karnının doymasını düşünmüş. Tek başına avlandığı için de başarılı olamayıp daha büyük hayvanlara yem olmuş. Her biri kendi başına hareket etmiş ve yönünü bulmaya çalışmış. Sanki kimse yokmuş gibi yapayalnız hissetmişler. Oysa ki milyonlarca kuş aynı amaç için uçuyorlarmış…
6. vadi “DEDİKODU” vadisi
Vadinin her köşesinde fısıltılar duyulmaya başlamış. En arkada ki kuş, Simurg Anka’nın yeniden doğuşta tüylerinin yandığını söylemiş. Öndeki kuş bunu duymuş, yanan tüylerin tekrar çıkmadığını söylemiş. Bir öndeki kuş bunu duymuş, yanan tüyleri çıkmadığı için Simurg’un gizlendiğini söylemiş. Bir önde ki kuş bunu duymuş, morali bozuk olduğu için Simurg’un, saklanırken, onu görenlere zarar verdiğini söylemiş. Daha öndeki kuş bunu duyunca, herkese zarar veren Simurg’un, dayanamayıp kendini öldürdüğünü söylemiş. En öndeki kuşa, gitmeye gerek kalmadığı, Simurg’un toprak olduğu bilgisi gelmiş. Bir çok kuş geri dönmüş…
7. vadi “BEN” vadisi
Bütün kuşlar vadiye girer girmez, içlerinde değişik bir his uyanmış. Kiminin kanadı biçimsiz gelmiş kimine. Diğeri, her şeyi bildiğini iddia etmiş. Yanlış yoldan gidiliyor diye kargaşa çıkmış. Her kafadan bir ses çıkmış. Herkesin fikri varmış ve doğruymuş. Sanki milyonlarca farklı yol varmış gibi…Hepsi en önde lider olmak istemiş, öne geçmek için birbirlerini ezip durmuşlar… Ta ki vadiden çıkana “BEN”den uzaklaşana kadar…
Ve nihayet vadiden Kaf Dağı’na vardıklarında, dünyadaki bütün kuşlardan geriye sadece 30 tane kalmış. Zorlu vadilerden geçen bu 30 kuş, yuvaya vardıklarında bir de öğrenmişler ki SİMURG ANKA “OTUZ” demekmiş. Onların hepsi Simurg’muş. Yani kurtarıcı, bilge, mükemmel kuş; bu yedi vadiyi geçen kuşmuş.
Nefsine hakim olan, körü körüne bağlanmayan, düşünen, kendini geliştiren, kendine ve başaracağına inanan, hep birlikte hareket edilmesi gerektiğini bilen, yalnız olmayı tercih etmeyen, dedikodu yapmayan ve en önemlisi egosunu eğiten kuşlar Simurg’muş…
Küllerinden yeniden doğan Zümrüd-ü Anka Kuşu…
İşte Simurg'un, Phoenix'in, Zümrüd-ü Anka'nın efsanevi hikayesi...
Efsaneler, hikayeler, masallar her zaman beni çok etkilemiştir. Ancak bu sefer en etkilendiğim efsanelerden olan ve adına şiirler yazılan, eserler bestelenen, filmler çekilen Simurg'u yani Zümrüd-ü Anka' yı yazmak istedim. 
Biliyorsunuz geçtiğimiz günlerde Eurovision şarkı yarışması gündemlere konu olmuştu. Ben de yıllardır takip ederim Eurovision'u, merak ederim ülkelerin kendilerine has neler ürettiklerini ve onları araştırmak hoşuma gider. Bu yıl birinciliği, bana kalırsa çok açık ara farkla hakeden Avusturya göğüsledi. Avusturya'nın şarkısı; gerek sözleri, gerek müziği ile beni çok etkiledi. 
Tabi sadece müzikleriyle gündeme gelmedi Avusturya. Herkesi bir telaş aldı, temsilcisi Conchita Wurst' a bir etiket yapıştırmak için. Kimisi "Böyle erkek mi olur mu kardeşim?" , "Yok yok dünyanın çivisi çıkmış." gibi yorumlar yaparken, basında "sakallı kadın" gibi söylemler yer aldı. 
Şarkıyı dinlediğim AN'dan itibaren de benim aklımı Zümrüd-ü Anka hikayesi esir aldı. Aslında hepimizin içinde mucizevi bir zümrüdü anka vardı ve o vadiler arası yolculukta tüm bunları unutup  vadilerin büyüsüne kapıldığımızdan, özümüzün mükemmelliğini, hayatımızın asıl amacını unutmuştuk. Hatırlamak elimizde yeterki yolculuğun sadece ve sadece bizim yolculuğumuz olduğunu farkedelim ve kemerleri bağlayıp yolculuğun tüm sorumluluğunu alalım. Başkalarının yollarına bilerek ya da bilmeyerek müdahale ettiğimizde, etiketler yapıştırdığımızda, eleştirdiğimizde kendi içimizdeki mükemmel parçayı adeta o dipsiz vadilere kendi ellerimizle gömüyoruz. Çünkü bilmiyoruz ki, istemediğimiz, beğenmediğimiz, ötelediğimiz her şey biziz ve onlar bizi biz, Zümrüd-ü Anka' yı da mucizevi yapan parçalar. 
Zümrüd-ü Anka; nefsin, aşkın, cehaletin, inançsızlığın, yalnızlığın, dedikodunun ve egonun bütünüydü çünkü. Tüm bunları bilen, farkında olan, kabul eden ve tüm bunları mucizeye dönüştürendi. 
Şimdi karşımızda 2014 Eurovision şarkı yarışmasında "Rise Like a Phoenix" şarkısıyla bize ısrarla, Anka kuşu gibi küllerinden yeniden doğmayı söyleyen ve kitlelerin etiket koymaya çalıştığı bir "İNSAN" var. Ve gerek müziğiyle, gerek sözleriyle ve bütünüyle beni çok etkileyen, aklıma Zümrüd-ü Anka'yı getiren bir "İNSAN"  vardı o sahnede.
Tabi ki tüm bu yaşananlar tesadüf değil. Ben altın çağ yükselişinden kaynaklandığını düşünüyorum. Bi tarafta kaoslar yaşanırken bir başka tarafta küllerinden yeniden doğan efsaneler yaşanıyor. Tüm bunları belirleyen vadileri aşarken ki kararlılık, sükunet, kabullenme, sabır ve inancımız. Ve evet dünyanın çivisi filan çıkmıyor. Yaşananlar ısrarla o çivinin de, iyinin de, kötünün de ta kendisi olduğumuzu bize gösteriyor. Farkedenler vadiler arasında mucizevi Simurg'da kendini bulma yolunda ilerliyor, kimileri dipsiz vadilerde kayboluyor. Yolculuk yine de her zaman devam ediyor.
Ve Zümrüd-ü Anka kuşu her zaman küllerinden yeniden doğuyor...
Herkese kendi yollarında kolaylık, ihtişam, huzur ve sağlık dilerim. 
Eee bu kadar bahsettim dinlemediyseniz, buyrun efendim şarkıyı bir de siz dinleyin.
Sevgilerimle...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder